Beni Bu Dışarıdan Çıkarın!

Ey kara bahtlı okur!

Ekranda gördüğün bu Panoptik Kitap mimar ve düşünür Jeremy Bentham’ın yarattığı panopticon adlı gözetim ve denetim mekanizmasının bir elektro-kitap formunda zuhur edişinin ürünüdür. Dışarıdan içeriye, içeriden dışarıya, dışarıdan dışarıya ve içeriden içeriye geçiş noktasında konumlanmış, dışarıyla içerinin birbirine girdiği, içindekilerle dışındakilerin rolleri değiştiği bir kitap ve yazının hayata, hayatın da yazıya nüfuz ettiği o kırılma noktasını kendine mesken tutmuş bir yazma eylemi söz konusu burada. Panoptik Kitap’ta ne yapacağını bilemez bir vaziyette ve şaşkınlık içerisinde bir o yana bir bu yana savrulan insanın tıpkı bir panopticon içersine hapsolmuş mahkûmları andıran traji-komik durumunu mizahi bir dille kaleme almaya çalıştım.  Yani bu kitap panoptik hapishane modelinde bir tımarhane, içindeki karakterler mahkûmları andıran birer akıl, ruh veya sinir hastası, kitabı oluşturan anlatılar da birer hücre oluyor. Bu hücreler karakterlerin hem içinde hem de dışında; yani işte içindedir karakterler hücrelerin, hücreler de karakterlerin… Bu da demek oluyor ki bu kitap iç dünya ile dış dünya arasındaki yerde, eşikte konumlanmış ve arada kalmışların durumunu anlatıyor. Her bir hücrede farklı bir bilinç oyunu oynanıyor ve karakterlerin zihinlerinde vuku bulan, iç dünyalarında sahnelenen bu oyunları birleştiren şey de zaman ve mekân, zira tüm bu olaylar aslında aynı anda ve aynı binada, aynı zaman ve uzamda gerçekleşiyor. Bu panoptik mekanizma karakterlerin kolektif iç dünyasını ve toplumsal bilinçdışını temsil ediyor. Dolayısıyla karakterlerin kafasında sahnelenmekte olan tüm oyunlar ve onları oluşturan olaylar aslında çok daha büyük ve bilinmeyen bir kurgunun parçaları…Ve işte Panoptik Kitap bu kurgunun bilinmezliği ve büyüklüğü karşısında neredeyse bir hiç olan insanın traji-komik durumunu dışa vuruyor, beni bu dışarıdan çıkarın! demek suretiyle ise bu duruma isyan ediyor.

panopticon

Geleneksel edebiyatla Cengiz Erdem’in edebiyatı arasındaki temel farklılık  gerçeğin algılanış ve aktarılış biçiminden kaynaklanır. Yazılarında geleneksel yazındakinden farklı neden-sonuç ilişkileri yaratmak suretiyle bu dünyadan izler taşıyan farklı bir dünya yaratan Erdem böylece gerçek ve sanal kavramlarını sorgulamaya girişir. “Neredeyiz? İçinde bulunduğumuz bu dünyanın kuralları nelerdir? Neler olup bittiğinden, nasıl bir gerçeklikle karşı karşıya bulunduğumuzdan ve kişilerin davranış biçimlerinin anlamından emin değilken çevremiz üzerinde nasıl etkili olabiliriz?” İşte bu gibi soruların yanıtlarının gizli olduğu bu kitapta Erdem aşk, nefret, anlam, güzellik, hakikat ve gerçeklik kavramlarını insanın zaman ve mekândaki konumuyla ilişkileri bağlamında ele alıyor. Erdem yarattığı sıradışı ve marjinal karakterlerin gözleri ve bilinciyle aynı anda pek çok değişik pencereden bakabiliyor dünyaya ve hayata. Böylelikle de algılama aşamasında karşılaşılan farklılıkların yarattığı göreceliğin insan ilişkileri üzerindeki etkilerini mercek altına almış oluyor Beni Bu Dışarıdan Çıkarın! diyen kitabıyla. Dışarıdan içeriye ve içeriden dışarıya geçiş noktasında konumlanmış, dışarıyla içerinin birbirine girdiği, dışarıdakilerle içeridekilerin rolleri değiştiği bir kitap Beni Bu Dışarıdan Çıkarın! Yani yazının hayata, hayatın da yazıya nüfuz ettiği o kırılma noktasını kendine mesken tutmuş bir yazar var karşımızda. Geleneksel edebiyatın kısıtlayıcı sınırlarından uzaklaşmakta hiçbir sakınca görmeyen Erdem’in yazılarında egemen edebiyat anlayışında karşılaştığımız anlayışa ters düşen bir biçimde yazının başında bir sorunun varlığı üzerinde durulması, sonra kişilerin bu sorundan kaynaklanan bir dizi çatışma içerisine çekilmesi, sonra da sorunun şu veya bu şekilde çözümlenmesini sağlamak suretiyle çatışmayı ortadan kaldırıp kişilerin yaşamlarının normale döndürülmesi şeklindeki bildik senaryonun yapısı tamemen bozulmuş durumdadır. Yaşamı olumlayıcı duruşuyla tez-antitez-sentez geleneğini de yerle bir eden yazarın bu kitabı insanın bölünmüşlüğüne, dünyaya fırlatılmışlığına ve kendini içinde bulduğu çaresizliğe yenik düşmektense olumsuz durumların olumlu durumlara, imkânsızlıkların ise birer imkâna dönüştürülebileceğini kanıtlar nitelikte bir eserdir. Cengiz Erdem’in tamir edilemez ruhsal ve fiziksel örselenmişliğe, zamana ve ölüme karşı giriştiği bu amansız direnişin ve ölüm dürtüsünü yaşam dürtüsüne dönüştürmek yolunda çıktığı bu içsel yolculuğun çözümü sevgide bulan öyküsünü dinlemeye hazır mısın ey sevgili lanetlenmiş okur?

Panoptik Kitap

Yorum bırakın